''' TERÖRSÜZ TÜRKİYE '''

PKK’nın silah bırakma kararının ardından kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” süreci olarak adlandırılan yeni döneme ilişkin tartışmalar sürerken, Anadolu Düşünce ve Strateji Merkezi (ASTEM) Başkanı Haşim Yanar, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklam

Gündem Yayın: 13 Temmuz 2025 - Pazar - Güncelleme: 13.07.2025 09:30:00
Editör - Süleyman bilir
Okuma Süresi: 8 dk.
104 okunma
Google News

                                                        '''  TERÖRSÜZ TÜRKİYE '''

PKK’nın silah bırakma kararının ardından kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” süreci olarak adlandırılan yeni döneme ilişkin tartışmalar sürerken, Anadolu Düşünce ve Strateji Merkezi (ASTEM) Başkanı Haşim Yanar, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamayla sürece dair önemli eleştirilerde bulundu. Yanar, geçmiş deneyimlerden çıkarılması gereken dersler olduğunu vurguladı ve atılacak her adımın olası sonuçları derinlemesine değerlendirilmeden yapılmaması gerektiğini söyledi.

"Terörsüz Türkiye" söylemi hepimizin özlemini duyduğu, kulağa hoş gelen bir ifadedir. Ancak geçmişten bugüne yaşananlar bize şunu açıkça göstermektedir ki, bu hususta atılacak her adımın, gelecekteki olası sonuçları üzerinde derinlemesine düşünülerek atılması elzemdir. "Sözüm ona barış süreci" adı altında yürütülen müzakereler, maalesef PKK terör örgütüne kurumsal bir muhataplık payesi ihdas etmiştir.

Bu durum, onların taleplerine zımnen evet demekle eşdeğerdir ve bu taleplerin karşılanacağı düzenlemelere kapı aralamaktadır. Daha düne kadar, sayısı azaldığı, hatta bittiği iddia edilen bir terör örgütünün bugün bu sürecin muhatabı olarak kabul edilmesi, ciddi bir meşruiyet sorununu beraberinde getirmektedir. Türkiye'nin bunca şehit, gazi vermesine ve yıllarca biriken adeta topyekûn milletin kan davasına dönüşmüş düşmanlık ilişkisine rağmen PKK'ya bu denli bir konum izafe edilmeye çalışılması, sürecin Türkiye'deki kurumlar dışında, dışarıdan dayatılan bir vesayet altında yürütüldüğü şüphelerini kuvvetlendirmektedir.

 Gelinen noktada, medya etkisi öylesine güçlü kullanılmıştır ki, bu sürece karşı çıkmak "Sen barışa karşı mısın?" şeklindeki mahalle baskısıyla sonuçlanmaktadır. Bu durum, eleştirel seslerin kısılmasına ve kamuoyunun tek yönlü bir algıya yönlendirilmesine zemin hazırlamaktadır. Süreci bir kazanım olarak algılayan ve ifade edenlerin, yarınlarda yapılacak anayasa değişiklikleri çerçevesinde PKK'nın yıllardır dillendirdiği taleplerin örtülü de olsa yasal boyut kazanması için adımlar atılacağından habersiz olmaları ise düşündürücüdür. Ülkemizin içine düşürüldüğü ekonomik zorluklar, adil olmayan hukuki uygulamalar ve yönetilemez boyutlardaki ciddi sorunlar, siyasete olan güveni ciddi anlamda sarsmıştır. Böyle bir ortamda, sürecin kodları doğru okunduğunda, milletin konu ile ilgili anayasa değişikliği ayağına gerekli desteği yeterli düzeyde vermeyeceği ortadadır.

Siyasi iktidarın, CHP üzerinden operasyon yaparak ve günün sonunda CHP'yi de bu sürece destek vermek mecburiyetinde bırakarak konuyu mecliste çözmek isteyeceği anlaşılmaktadır. Yani, gerekli toplumsal destekten yoksun olarak dayatılan bu süreçleri bir şekilde çözmek için, meşru olmasa da birçok aracı kullanma niyetinde oldukları görülmektedir.

Aslında CHP'nin de malum süreçleri baltalamayacakları yönünde açıklama yaptıkları, kendilerinin de yönetebileceği yönünde küresel unsurlara işaret çakıyor olmaları da gözlerden kaçmamaktadır. Ancak iktidarın azda olsa siyasi ömrünü uzatmak için bu işi CHP'ye bırakma niyetinde olmaması, durumu daha da karmaşık hale getirmektedir.

Millet olarak uyanık olmak zorundayız. Ülkemizin bütünlüğü açısından içine itildiği bu sıkıntılı kavşakta, bağımsız davranamayan, iradesi elinden alınan siyasi aktörlere karşı dikkatli olmalıyız. Geleceğimiz ve çocuklarımızın geleceği için her zamankinden daha fazla bilinçli ve sorgulayıcı bir duruş sergilemek hepimizin görevidir.

PKK’nın silah bırakma kararının ardından kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” süreci olarak adlandırılan yeni döneme ilişkin tartışmalar sürerken, Anadolu Düşünce ve Strateji Merkezi (ASTEM) Başkanı Haşim Yanar, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamayla sürece dair önemli eleştirilerde bulundu. Yanar, geçmiş deneyimlerden çıkarılması gereken dersler olduğunu vurguladı ve atılacak her adımın olası sonuçları derinlemesine değerlendirilmeden yapılmaması gerektiğini söyledi.

"Terörsüz Türkiye" söylemi hepimizin özlemini duyduğu, kulağa hoş gelen bir ifadedir. Ancak geçmişten bugüne yaşananlar bize şunu açıkça göstermektedir ki, bu hususta atılacak her adımın, gelecekteki olası sonuçları üzerinde derinlemesine düşünülerek atılması elzemdir. "Sözüm ona barış süreci" adı altında yürütülen müzakereler, maalesef PKK terör örgütüne kurumsal bir muhataplık payesi ihdas etmiştir.

Bu durum, onların taleplerine zımnen evet demekle eşdeğerdir ve bu taleplerin karşılanacağı düzenlemelere kapı aralamaktadır. Daha düne kadar, sayısı azaldığı, hatta bittiği iddia edilen bir terör örgütünün bugün bu sürecin muhatabı olarak kabul edilmesi, ciddi bir meşruiyet sorununu beraberinde getirmektedir. Türkiye'nin bunca şehit, gazi vermesine ve yıllarca biriken adeta topyekûn milletin kan davasına dönüşmüş düşmanlık ilişkisine rağmen PKK'ya bu denli bir konum izafe edilmeye çalışılması, sürecin Türkiye'deki kurumlar dışında, dışarıdan dayatılan bir vesayet altında yürütüldüğü şüphelerini kuvvetlendirmektedir.

 Gelinen noktada, medya etkisi öylesine güçlü kullanılmıştır ki, bu sürece karşı çıkmak "Sen barışa karşı mısın?" şeklindeki mahalle baskısıyla sonuçlanmaktadır. Bu durum, eleştirel seslerin kısılmasına ve kamuoyunun tek yönlü bir algıya yönlendirilmesine zemin hazırlamaktadır. Süreci bir kazanım olarak algılayan ve ifade edenlerin, yarınlarda yapılacak anayasa değişiklikleri çerçevesinde PKK'nın yıllardır dillendirdiği taleplerin örtülü de olsa yasal boyut kazanması için adımlar atılacağından habersiz olmaları ise düşündürücüdür. Ülkemizin içine düşürüldüğü ekonomik zorluklar, adil olmayan hukuki uygulamalar ve yönetilemez boyutlardaki ciddi sorunlar, siyasete olan güveni ciddi anlamda sarsmıştır. Böyle bir ortamda, sürecin kodları doğru okunduğunda, milletin konu ile ilgili anayasa değişikliği ayağına gerekli desteği yeterli düzeyde vermeyeceği ortadadır.

Siyasi iktidarın, CHP üzerinden operasyon yaparak ve günün sonunda CHP'yi de bu sürece destek vermek mecburiyetinde bırakarak konuyu mecliste çözmek isteyeceği anlaşılmaktadır. Yani, gerekli toplumsal destekten yoksun olarak dayatılan bu süreçleri bir şekilde çözmek için, meşru olmasa da birçok aracı kullanma niyetinde oldukları görülmektedir.

Aslında CHP'nin de malum süreçleri baltalamayacakları yönünde açıklama yaptıkları, kendilerinin de yönetebileceği yönünde küresel unsurlara işaret çakıyor olmaları da gözlerden kaçmamaktadır. Ancak iktidarın azda olsa siyasi ömrünü uzatmak için bu işi CHP'ye bırakma niyetinde olmaması, durumu daha da karmaşık hale getirmektedir.

Millet olarak uyanık olmak zorundayız. Ülkemizin bütünlüğü açısından içine itildiği bu sıkıntılı kavşakta, bağımsız davranamayan, iradesi elinden alınan siyasi aktörlere karşı dikkatli olmalıyız. Geleceğimiz ve çocuklarımızın geleceği için her zamankinden daha fazla bilinçli ve sorgulayıcı bir duruş sergilemek hepimizin görevidir.

 

#
Ek Fotoğraflar
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.